Futbol dünyasının şuan da en iyi teknik direktörlerinden biri olan ve gün geçtikçe yaptıklarıyla efsaneleşen José Mourinho, teknik direktörlüğe başladığından bu yana gittiği hemen hemen her takımda başarılı oldu ve kupa kazandı. Daha henüz teknik direktörlüğe göre genç bir yaş olan 49 yaşındaki teknik adam, ülke, bölge ve takım fark etmeksizin kazandığı bu başarılarda genel olarak takımlarını hep kendine özgü taktikleriyle oynattı. Bu taktiklerin hepsinin ortak noktası olan ve "nasıl yapıyor her gittiği takımda", "nasıl başarılı oluyor", diye soranların “sihirli” olarak nitelendirdiği kısımların bir bölümünü inceleyelim.
Mourinho’nun hem Porto, hem Chelsea, hem İnter, hem de Real Madrid’deki en belirgin özelliği takım savunmasını mükemmele yakın yaptırması. Oyuncularına söylediği en önemli şeylerden bir tanesi de, savunma yaparken mümkün olduğu kadar çok adamla topun arkasında durmaları gerektiğiydi. Bu savunma anlayışıyla kalesini güvenceye alan Mourinho’nun bir de çok iyi kalecilerle çalışmış olması bu savunma anlayışını iyice kuvvetlendiriyordu. Çünkü iyi kaleciler önlerindeki savunmayı da yönetmeye özen gösterirler. Porto’da Vitor Baia, Chelsea’de Petr Cech, İnter’de Julio Cesar ve son olarak Real Madrid’de Iker Casillas tam da bu özelliği barındıran lider kaleciler.
Mourinho savunma anlayışını bu şekilde oluşturduktan sonra genellikle oynattığı 4-2-3-1 sistemine göre, savunmanın önünde oynatacağı çift yönlü orta saha oyuncularını da bu anlayışa uygun seçiyor. Hem kesici özelliği olan, hem fiziksel olarak kuvvetli, hem de pas özelliği yüksek olan oyuncuları seçmeye çalışıyor. Porto’da Costinha, Chelsea’de Essien, İnter’de Cambiasso ve Real Madrid’de Xabi Alonso yine bu analizi doğrular nitelikte oyuncular.
Mourinho’nun yapmadığı şeylerden birisi ise topu devamlı takımında tutmaya çalıştırmaması ve çok fazla pas yaptırmaması. Çünkü Mourinho direk sonuca gitmeyi seven, rakip kaleye en hızlı ve etkili yoldan ulaşmaya çalışan bir teknik adam. Oyuncularına göre Mourinho’nun kendilerine en sık söylediği sözlerden birisi “Mümkün olduğu kadar hızlı ve etkili bir şekilde topu rakip kaleye götürün ve golü atın” Bu biraz kontra atak anlayışı gibi görünebilir ama tam olarak öyle sayılmaz. Mourinho, defansta topu çevirip, hazırlık pasları yaparak oynanan oyundan haz almadığı için, uzun paslarla, etkili ara paslarıyla, hızlı duvar paslarıyla takımını bir an önce karşı kaleye ulaştırmayı ve golü atmayı ve maçı kazanmayı hedefliyor. Özet olarak Mourinho, hızlı ve soğumayan bir oyun oynatmak ve izlemek istiyor.
Bu hızlı oyunun gollerle sonuçlandırılabilmesi için gerekli en önemli oyuncuda bitiricilik seviyesi çok yüksek forvetler. Porto’da kullandığı Benny Mc Carthy ve Derlei, Chelsea’de Drogba ve Gudjohnsen, İnter’de Diego Milito ve Real Madrid’de Higuain ve Benzema. Bu forvetlerin hepsi de bitiricilik seviyeleri üst düzeyde, pozisyon geldiğinde minimum kaçırma oranına sahip oyuncular ve 4-2-3-1 sisteminde ilerde oynayabilecek düzeydeler.
Tabi Mourinho’nun takımlarının en kilit noktalarından birisi de yaratıcı oyuncuları. Forvetlerin topu bitirebilmesi için gereken topları atabilecek ve aynı zamanda kendiside skora katkı yapabilecek oyun zekâsına sahip ortasaha ve kanat oyuncularını seven Mourinho yine her takımında bu tarz görevi verdiği oyuncular aldı veya geliştirdi. Porto’da geliştirdiği Deco, Chelsea’de bu görevi verdiği Frank Lampard ve aldığı Arjen Robben, İnter’de Wesley Sneijder ve son olarak Real Madrid’de Mesut Özil, Ronaldo, Di Maria ve Kaka.
Genel olarak baktığımızda, Mourinho hep aynı stilde oyuncular bularak, kendine özgü taktiğini gittiği her takıma benimsetmeye çalışan ama gittiği yerin kültürüne göre de bu özellikleri güncelleyen ve uyum sağlatan bir teknik adam. Büyük başarılarının altında bana göre bu istikrar ve inanç yatıyor.
güzel yazı iyi tespitler ama mourinho çok farklı şablonlarda oyun oynatabilen birisi 4-2-3-1 olarak değerlendirmemek gerekir sadece
YanıtlaSil