10 Şubat 1986’da Kolombiya’nın Santa Marta
şehrinde dünyaya geldi. Babasının hayranlığı sebebiyle, ünlü Brezilyalı
futbolcu Paulo Roberto Falcao’dan aldığı orta adıyla “Falcao” ile çağırdılar.
Çok koyu bir Millionarios taraftarı olan
Falcao, futbola 13 yaşında Deportivo Pereira’da başlasa da daha sonra
Millionarios genç takımına geçti. Sonra ki yıllarda River Plate, Kolombiya 17
Yaş Altı takımında iyi işler yapan Falcao’yu denemek için antrenmana çağırdı ve
ardından sözleşme imzaladılar. River Plate’le sözleşme imzalamadan önce Falcao, Buenos Aires’deki Palermo Üniversitesinde Gazetecilik okumaya
başladı.
19 yaşındayken, Reinaldo Merlo yönetiminde ilk kez
bir maça ilk 11 de çıktı ve 2 gol birden attı. Oynadığı ilk 11 maçta toplamda 7
gol atan Falcao’nun ünü bir anda yayılmaya başladı. San Lorenzo’ya karşı
oynadığı bir maçta golü atarken sağ bileğindeki bağlardan sakatlandı. Bir
sonraki sezonun başındaki antrenmanlarda yine aynı bileğindeki bağlardan daha
şiddetli bir sakatlık geçiren Falcao çok fazla maç kaçırdı ve iyileşmesi çok
uzun sürdü. 2007 sonbaharında tekrar River Plate ilk 11’ine dönen Falcao,
sakatlığından önceki gol serisine devam etti. 2007 yılında Copa Sudamericana’da
Botafogo ile oynanan rövanş maçında attığı 3 gol ile 9 kişilik River Plate’i
ilk maçı 2-0 kaybetmesine rağmen çeyrek finale taşıdı. Yine aynı turnuva da
Defensor Sporting’e uzaktan attığı müthiş golle River Plate’i yarı finale
çıkardı. Yine aynı sene Boca Juniors’la oynanan maçta “Süper Classico” lardaki
ilk golünü attı. Falcao bu büyük çıkışının ödülünü 2010 dünya kupası elemeleri
için Kolombiya Milli Takımına çağrılarak aldı. Aynı sezonun bitiminde Deportivo’dan
gelen 8 Milyon Euro’luk teklifi kabul etmeyen River Plate, 2 sezon sonra 5
milyon euro’ya, sözleşmesinin bitmesine bir sezon kala Porto’ya kaptırdı.
Lisandro Lopez’in gidişiyle doğan golcü boşluğunu Falcao’yla doldurmayı
planlayan Porto, bu düşüncesinin meyvelerini aldı.
2009-2010 sezonunda Porto’da kariyerine ilk 4
maçta attığı 4 golle başlayan Falcao, sezon boyunca ligde toplam 25 gol, tüm
kupalarda da toplamda 34 gol attı. Bir sonraki 2010-2011 sezonunda ise yine
etkileyici performanslar ortaya koydu. Ligde attığı 16 golle takım arkadaşı
Hulk’un ardından gol krallığında 2.olan Falcao, Uefa Avrupa Liginde 14 maçta
attığı 17 golle hem gol kralı oldu, hem de UEFA tarihinde bir sezonda en çok
gol atan oyuncu ünvanını Jürgen Klinsmann’dan aldı. Temmuz 2011’de sözleşmesi
uzatılan Falcao, imza bedeli olarak 6,5 milyon euro alırken, kontratının
serbest kalma maddesinde de 45 milyon euro yazıyordu.
Sözleşmesini uzattıktan 1 ay sonra Atletico
Madrid’in Agüero’nun boşluğunu doldurmak için 40 milyon euro önermesiyle kulüp
tarihinin de rekorunu kırarak Atletico Madrid’in yolunu tuttu. Agüero’yu 45
milyon euro’ya satan Atletico Madrid, Falcao’ya 40 milyon euro vermesi sebebiyle çok
fazla eleştirildi. Falcao’nun 40 milyon euro etmeyeceği görüşünde olanlar bence
de haklıydılar. Agüero gibi hem 23 yaşında hem de bu kadar üst düzey bir
futbolcunun 45 milyon euroya satıldığı bir yerde, Falcao’nun maksimum 30 milyon
euro civarında olması gerekiyordu.
Verilen ücret Falcao’nun üstünde en ufak bir
baskı oluşturmadı. Atletico Madrid’le ligde 33 maçta 23 gol atan Falcao, Uefa
Avrupa Liginde de 15 maçta attığı 12 golle hem yine gol kralı oldu, hem de
kupayı üst üste 2.kez kaldırma başarısını gösterdi.
Falcao’nun hayatından bahsettikten sonra
biraz da bireysel özelliklerini analiz edelim. Falcao bir forvet de olması
düşünülen özelliklerin hemen hemen hepsine sahip bir oyuncu. Fizik olarak boyu
kısa olması tek handikapı gibi görünürken omuz genişliği ve kalıbı itibariyle
gayet iyi seviyede. 1,77’lik boyuna rağmen hava toplarında da çok etkili. Bence
en önemli özelliği ceza sahasında atılan toplarda, hep doğru yerde bulunup o
topları mutlaka alması. Ceza sahasına onun yönünde attığınız rastgele bir top
da bile Falcao, o topun bulunduğu yere gidip rakip
oyuncu varsa rakibini de egale edip o topun kontrolünü sağlıyor.
Bir diğer çok önemli özelliği de bitiriciliği.
Ceza sahasında belki de şuan aktif futbola devam eden oyuncular içinde içinde
en etkili, tehlikeli ve korkulan oyuncu durumunda. Ayrıca toplu ve
topsuz hızı da normalin çok üstünde. Fizik olarak güçlü olduğu için hem pivot
santrafor gibi oynayabiliyor hem de rakip defans arkasına iyi sarkıyor. Uzak
mesafe şutlarda, penaltılarda ve plase vuruşlarda da gerçekten Avrupa’nın en
üst seviyelerinde. Porto ve Atletico Madrid gibi Avrupa’nın en yüksek
seviyesinden bir gömlek altta olan takımlarda bu derece başarılı olması bence
henüz çok yeterli değil. Akıllarda iyi futbolcu, iyi golcü olarak değil, bir
efsane olarak kalması için kısa bir süre içinde Avrupa’nın en büyük
takımlarından birine gitmesi ve orda yine bu ve bundan daha yüksek
performanslar gösterip mutlaka bir Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu ve Avrupa’nın
üst düzey liglerinde lig şampiyonluğu kazanması gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder