Bu Blogda Ara

24 Ocak 2012 Salı

Barcelonalı Futbolcularla Bilkent IE Hocaları Eşleştirme


Barcelonalı futbolcularla Bilkent Endüstri Mühendisliği Bölümü hocalarını ders anlatışlarını oyun karakterine benzeterek, yaşlarınıda geleceği parlak olanlar ve tecrübeliler olarak ayırarak eşleştirdik =))

22 Ocak 2012 Pazar

Futbol Tarihinin En İyisi Messi mi?


   Son birkaç yılda dünyada belki de en çok polemik olan, üzerinde konuşulan şeylerden birisi dünyanın gelmiş geçmiş en iyi oyuncusunun kim olduğu. Bu konuda futbolu bilen insanların arasında çok farklı isimler geçiyor. Bunlardan en fazla geçenler ise kuşkusuz Maradona ve Pele. Lionel Messi futbol dünyasına kazandırılmadan önce sadece Diego Maradona ve Pele konuşuluyor ve sadece onların varisinin kim olacağı düşünülüyor ve adaylar çıkarılıyordu. Fakat belki de Fenomen Ronaldo’dan sonra ilk defa bir isim, onların ilk iki sıradaki yerlerini sallıyor ve hatta alacak gibi görünüyor.

Futbol dünyasında Pele’yi izleyebilen nadir isimler Pele’nin kuşkusuz en iyi olduğunu söylüyorlar. Kazandığı 3 dünya kupası ve attığı 1283 gol bunları doğrular nitelikte. Fakat Avrupa’da hiç boy göstermemiş olması ve dolayısıyla Avrupa’da kulüpler bazında herhangi bir kupa kazanmamış olması onun eksi yönü gibi görünüyor. Pele’nin en önemli handikaplarından bir tanesi de onunla ilgili çok fazla görüntülü kaynak olmaması gibi görünüyor.

Maradona’yı izleyebilen ve onun hakkındaki kaynaklar ise Pele ‘ye nazaran çok daha fazla. Maradona’yı izleyenler ise, Pele’yi sadece anlatılanlar, istatistikler ve ufak tefek görüntülere göre değerlendirip Maradona’nın net bir şekilde Pele’nin önünde olduğunu söylüyorlar. Maradona’da, Arjantin’le 1 kez dünya kupası kazanmış, 1 kez de Dünya Kupasını finalde kaybetmiş, Napoli gibi Avrupa’nın ve İtalya’nın çok önde olmayan bir takımıyla UEFA kupasını ve 2 kez olmak üzere Serie A şampiyonluğunu kaldırmış, Barcelona gibi Avrupa’nın en büyük takımlarından birinde oynamış ve birbirinden klâs çok sayıda gole ve güzel harekete imza atmış bir isim. Maradona’nın en büyük handikaplarıysa düzgün olmayan ve çok eleştrilen sosyal hayatı ve Avrupa’da Barcelona’da oynamasına rağmen Copa del Rey dışında önemli bir başarı kazanamamış olması.

Bizim ve Maradona’yı izlemiş insanların büyük bir bölümünün gelişiminin her bölümünü an ve an takip ettiği diğer isim Lionel Messi. Barcelona’nın artık efsaneleşen altyapısı La Masia’nın belki de artık nirvanaya geldiği nokta olan Messi, henüz 24 yaşında olmasına rağmen şuana kadar 5 La Liga şampiyonluğu, 3 Şampiyonlar Ligi kupası, 2 UEFA Süper Kupası, 2 Kıtalararası Kupası kaldırmış bulunuyor. Kişisel olarak da Futbol dünyasının en önemli ödülü saylan Fifa ve France Football Dergisi’nin ortaklaşa verdiği Altın Top ödülünü 3 kez kazandı. Fakat Arjantin milli takımıyla katıldığı 2006 ve 2010 Dünya kupalarında Çeyrek Final’i bile geçme başarısı göremedi. Messi’nin Pele ile karşılaştırdığımızda handikapları henüz dünya kupası kazanamamış olması ve daha onun attığı kadar gol sayısına ulaşamamış olması. Fakat gol sorunu olmayan bir oyuncu olduğu için ve önünde daha futbol oynayacak uzun yıllar olduğundan gol sayısını yakalamak ihtimali gayet yüksek görünüyor. Pele’ye göre artı olan yönleri ise Avrupa’da yaşına rağmen takım ve bireysel bazda kazandığı inanılmaz başarılar.
Maradona ile karşılaştırdığımızda ise yine Dünya Kupası kazanamamış olması ön plana çıkıyor. Maradona dan geride olacak bir yönü ise Avrupa’nın orta düzey takımlarından bir tanesiyle Avrupa Kupası kazanamamış ve bence kazanamayacak olması. Fakat sosyal yönden çok düzgün ve karakterli olan Messi, yine Avrupa’da Maradona’dan hem bireysel hem de takım anlamında başarılı.
Sonuca gelecek olursak,  Messi 2014’de veya 2018’de Arjantin’le kazanacağı bir dünya kupası ile dünyadaki insanların büyük bir bölümü tarafından dünya futbol tarihinin en iyisi kabul edilecektir.
Ama benim için küçük bir takımla veya Barcelona dışında bir kulüp takımıyla başarı kazanmadan Maradona’nın önüne geçemeyecek.

14 Ocak 2012 Cumartesi

The Special One: José Mourinho (Bölüm-3)

2007-2008 sezonu ilk maçta Mourinho için çok güzel başlamıştı. Stamford Bridge’de Birmingham City’yi 3-2 yendikleri maçla birlikte Chelsea ve Mourinho ligde evinde 64 maçlık yenilmezlik serisi elde etmişti. Bu ayrıca bir premier lig rekoru anlamınada geliyordu. Liverpool’un 1978-1981 yılları arasında bulunan evinde yenilmemezlik rekoru José ve Chelsea tarafından geliştirilmişti. Fakat bu güzel başlangıçın devamı gelmedi. Chelsea önce ligde Aston Villa’ya kaybetti ardından kendi sahasında Blackburn ile golsüz berabere kaldı. Şampiyonlar Ligi gruplarındaki ilk maçta Rosenborg ile 1-1 Stamford Bridge’de 1-1 berabere kalmaları José nin üstünde bir baskı oluşturmuştu. Tarihler 20 Eylül 2007 yi gösterdiğinde Mourinho karşılıklı anlaşma sonucunda Chelsea’nin başından ayrıldı. Ayrılırken Chelsea tarihinin en iyi teknik direktörü olarak ismini yazdırmıştı. Kaldığı 3 yıl içerisinde tam 6 kupa kazanmış ve sahasında ki maçların hiçbirini kaybetmemişti.  Yıllık 9.6 milyon dolar gibi bir ücret alan Mourinho ayrılırken daha 3 yıllık sözleşmesi vardı ve kesin olmamakla beraber Chelsea’nin José ye tam 20 milyon euro civarında bir tazminat ödediği konuşulmaya başlamıştı.
Mourinho tam 8 ay ortalarda görünmedi. Tam unutuldu dediğimiz bir andada yeniden ortaya çıktı. Tarihler 2 Haziran 2008 i gösterdiğinde Roberto Mancini’nin yerine İtalyan devi Inter’in başına geçti ve 3 yıllık sözleşme imzaladı. İlk basın toplantısında konuştuğu akıcı İtalyanca ve “bunu sadece 3 hafta öğrendim” diyerek ortaya attığı iddaa bütün İtalya basını tarafından manşetlere taşındı. Inter’in başına geçerken Porto ve Chelsea’de onun en büyük destekçisi olan teknik kadrosunun tamamına yakınını getirmişti.  İlk sezonunda sadece 4 büyük ama yıldız olmayan transfer yaptı. Bu oyuncular Mancini, Sulley Muntari, Ricardo Quaresma ve eski öğrencisi Hernan Crespo. İlk sezonunda önce finalde Romayı penaltılarla yenerek İtalya Süper Kupasını daha sonrada Serie A da şampiyon olarak şampiyonluk kupasını müzesinde götürdü. Fakat Şampiyonlar liginde 2.turda Manchester United’a İtalya kupasında da yarı finalde 3-1 kaybederek Sampdoria’ya elenmişti. İlk sezonunun sonunda bazı taraftarlar onu şampiyonlar liginde Roberto Mancini kadar bile ilerleyemediğini söylerek başarısız bulduklarını söylemişlerdi. Ayrıca İtalyan basını ve diğer takımların teknik direktörleri de Mourinho’dan çok şikâyetçiydi.  Sezon içinde yine pek çok ilginç yorum ve atıflarda bulunmuştu. Bunlardan bazılarını hatırlamak gerekirse;  Bologna teknik direktörü Sinisa Mihajloviç, Mourinho için "Mourinho ile futbol konuşmam. Futbol oynamamış birinin bazı şeyleri anlamasını beklememek lazım" demişti. Mourinho çok kısa bir süre sonra Mihajloviç'e kendi stilinde cevap verdi; "jokey olmak için önce at mı olmak gerekir?". Berabere biten bir Inter - Genoa maçından sonra ise İnter teknik direktörünün gazeteciler üzerinden futbolcularına seslenişi ise şöyleydi. Gazeteci: Takım yorgun muydu? Mourinho: “Yorgun mu? Günde 15 saat çalışıp ayda birkaç yüz euroyla evine dönen baba yorgun olur, biz değil...”
Yorgun ve 2 kupa ile biten 2008-2009 sezonunun ardından Inter transfere hızlı girdi. Adriano, Julio Cruz ve Crespo’nun ayrılışının ardından veteran Luis Figo’da emekli olmuştu. Bu oyuncuların yerine José yine yıldız kategorisinde olmayan ama görevini en iyi şekilde yapan oyuncuları tercih etmişti. Genoa’nın geçirdiği başarılı sezona en büyük katkıyı yapan 2 oyuncu Arjantinli forvet Diego Milito ve Thiago Motta’yı renklerine bağlayan Inter Real Madrid’de aradığı bulamayan Wesley Sneijder’i de transfer etti. Fakat o yılın bombası is şüphesiz Zlatan Ibrahimovic-Samuel Eto’o takasıydı. Inter Zlatan Ibrahimovic karşılığında Eto’o ve 35 milyon pound’luk transfer ücreti almıştı. Bu transfer Cristiano Ronaldo’dan sonra dünyanın en pahalı 2.transferi oldu. Bu takasın ardından Mourinho “Sadece aptal bir antrenör İbrahimoviç'i kaybettiği için üzgün olmadığını söyleyebilir ancak onun yerine gelen oyuncuyu beğenmemek de yalnızca aptal birinin söyleyebileceği bir şey. Elbette Eto'o da çok büyük golcü ama Ibrahimoviç'le asla karşılaştırılamaz bile. Ibrahimoviç'in üstüne sistem kurabilirsin ama Eto'o yu kurulu sisteme yerleştirebilirsin ancak.” şeklinde bir açıklama yaptı. 2009-2010 sezonu Inter için hiç iyi başlamamıştı. Önce Süper Kupa Lazio’ya 2-1 kaybedildi ardından ligin ilk maçında lige yeni yükselen ekiplerden Bari ile 1-1 berabere kaldılar. Bu 2 maçın ardından Inter inanılmaz bir form grafiği ve istikrar yakaladı. Ortasahada forvetlerin arkasında Sneijder ve onun arkasında da yeni transfer Motta ve veteranlar Zanetti veStankovic yer alıyordu. İnter kasım ayı sonuna kadar 30’dan fazla gol kaydetti. Özellikle derbi maçta Milanı 4-0 gibi bir skorla geçmeleri ve geçen yılın güçlü ekiplerinden Genoa’ya 5-0 gibi ezici bir üstünlük kurmaları rakiplere korku saçmaya başlamıştı. Şampiyonlar Liginde de işler yolundaydı. Gruptan çok rahat bir şekilde çıkan Inter 2.turda ise Mourinho’nun eski takımı Chelsea yi 2 maçtada(San Siro’da 2-1,Stamford Bridge’de 1-0) yenerek geçmişti. Bu maçın ardından Mourinho yine çok ilginç açıklamalara imza attı. Önce maçın içindeki bir pozisyon için "Dürüst olmam gerekirse, hakem Chelsea'nin penaltısını vermedi."  diyerek otoriteleri yine karşısına alan José ardından "Kendime 10 üzerinden 11 veriyorum." diyerek özgüveninin ne kadar yüksek olduğunu bir kez daha gösterdi. Özellikle Stamford Bridge’deki 1-0’lık galibiyetin ardından yaptığı basın toplantısında “Stamford Bridge benim evim ve ben orda her zaman kazanırım.” demesi Chelsea’li yöneticiler tarafından tepki topladı. 
6 Nisan 2010’da José Mourinho bir kez daha tarihe geçmişti. Çeyrek finalde CSKA Moskova’yı 1-0 ve 2-0’lık skorlarla geçerek 3 farklı takımla Şampiyonlar Liginde Yarı final oynayan 2.teknik direktör olmuştu(Diğeri Louis Van Gaal’di). 28 Nisan 2010’da ise Mourinho Inter adına tarih yazmıştı. Yarı finalde Barcelona’yı 3-1 ve 0-1’lik skorlarla eleyen Inter 38 yıl aradan sonra adını finale yazdırmıştı. Mourinho Nou Camp’da 1-0 yenilerek turu geçtikleri 2.maç sonrası “hayatımda aldığım en güzel yenilgi” şeklinde yine sansasyonel bir açıklamaya daha imza attı. Finale giderken Barcelona’yı elemesi Real Madrid taraftarlarının da oldukça hoşuna gitmişti. Barcelona’nın Bernebau’da kupa kaldırma hazzını tatmasını engelleyen Mourinho için spor otoriteleri Real Madrid’in bir sonraki teknik direktörü olabileceği çünkü Barcelona’yı eleyerek testi geçtiğini ileri sürdüler.  2 Mayıs 2010’da Lazio’yu deplasmanda 2-0 yenerek şampiyonluğu ilan etmesinin ardından 5 Mayıs 2010’da da Roma’yı finalde Milito’nun attığı golle yenerek İtalya Kupasını kaldırıp “duble” yapmıştı. 22 Mayıs 2010 da ise Inter Bayern Münih’i Milito’nun golleriyle 2-0 yenerek Şampiyonlar Ligi’ni müzesine götürmüş ve 3.kupayıda kazanarak hem Inter  “triple” yapmış hem de Mourinho kariyerinde 2.kez bir takımla(1.si Porto) “triple” yaparak bir rekora daha imza atmıştı. Kupa zaferinin ardından staddan ayrıldığı sırada oyuncusu Materazzi’ye sarılarak ağlaması ve vedalaşması spor otoriteleri tarafından ayrılacağına işaret gösterildi. 27 Mayıs 2010’da ise Real Madrid ile anlaştığını açıkladı. Inter kariyerinde takımının başında çıktığı 108 maçta 68 galibiyet alan ve yine kendi sahasında hiç yenilmeyen Mourinho kendi kırdığı rekoru geliştirmiş oldu. 
The Special One: José Mourinho (Bölüm-1)
The Special One: José Mourinho (Bölüm-2)

The Special One: José Mourinho (Bölüm-2)

Yine 2005 sezonunda şampiyonlar liginde Chelsea ile yarı finale kadar çıkan Mourinho şanssız bir şekilde yarı finalde bir diğer İngiliz devi Liverpool’a elenmekten kurtulamamıştı. O yıl ki Şampiyonlar Ligindeki en ilginç ve güzel eşleşmelerden biri ise 2.turda Barcelona ile Chelsea arasında olmuştu. İlk maçta Nou Camp’da ilk yarıyı 1-0 geride kapatıp maç sonunda 2-1 ile gülen Katalanlar Stamford Bridge de hiç ummadığı bir skorla 4-2 sahadan mağlup ayrılarak Şampiyonlar Ligine daha 2.turdan veda etmişti. 2005-2006 sezonuda Mourinho için yine bir şampiyonlukla geçti. Premier League’i 91 puan ile en yakın takipçisi Manchester United’ın 8 puan önünde şampiyon olarak tamamlamıştı. O yıl belkide Mourinho ve Chelsea taraftarları için en kötü şey geçen yıl 2.turda eledikleri Barcelona’ya bu sefer aynı turda elenmek olmuştu. Mourinho Barcelona’da 80.000 kişi tarafından ıslıklarla ve yuhalanarak staddan ayrılırken tribünler ona “The Translator(Tercüman)” diye sesleniyordu. Barcelona’ya yenildikleri bu maçtan sonra Asier Del Horno’nun maçtan atılmasına neden olan Lionel Messi için: “Barcelona, muhteşem tiyatrolarıyla bir kültür kenti. Bu çocuk da artistliği iyi öğrenmiş.” Şeklinde ilginç bir demeç vermişti.
2006 yılının sonunda Premier League’in en iyi teknik direktörü ödülünü de kimselere kaptırmayan José Mourinho taraftarlar tarafından 55 yıl sonra getirdiği 2 tane üst üste şampiyonluk ve rakip Teknik direktörlerle girdiği ilginç laf yarışları sayesinde bir futbol ilahı olarak görülüyordu. Özellikle Arsenal teknik direktörü Arsene Wenger için sarfettiği “Onun röntgenci olduğunu düşünüyorum. Böyle tipler vardır; evde otururken teleskopla başka evlerin içinde başkalarının neler yaptıklarını izlerler... O da Chelsea hakkında konuşuyor, konuşuyor, konuşuyor...” ve yine Arsene Wenger için "hala çocuk bakıcılığı yapmaktan takımını şampiyon yapamıyor" sözleri taraftarların favorileri haline gelmişti. Ama ondan tek bir istekleri vardı. O da daha önce Porto’da yaptığı gibi Şampiyonlar Ligi kupasını Londranın batısına Chelsea müzesine getirmesiydi. 2006-2007 yılında José bunun için özel olarak hazırlanmıştı. 2006 yazında yıllardır inatla yaptırmadığı yıldız transferlerinden 2 tane gerçekleştirdi. Forvet hattını o dönemde dünyanın en iyi golcülerinden birisi olan Andriy Shevchenko’ya 46 milyon euro gibi inanılmaz bir rakam vererek güçlendiren Chelsea ,orta sahası içinde bir Alman panzeri Michael Ballack’ı bonservis ücreti ödemeden transfer etmişti. Bu 2 yıldız transferin yanına Arsenal’den olaylı bir şekilde Ashley Cole’u, yine Manchester United’la girdiği amansız mücadele sonrasında Nijerya’nın Messiyle birlikte aynı U20 dünya kupasında yıldızı parlayan orta sahası John Obi Mikel’i ve genç yıldız adayı Fildişi sahilli Salomon Kalou’yu kadrosuna kattı.  Shevchenko’nun gelmesi ile birlikte forma şansı azalan golcü Hernan Crespo’da Inter’e kiralanmıştı.  2006-2007 sezonu lig’de  Chelsea  için pek iyi geçmedi. Premier League şampiyonluğunu Sir Alex Ferguson’a kaptıran Mourinho elindeki en önemli yol olan Şampiyonlar Liginde adım adım finale doğru ilerliyordu. Premier League maçlarına ilişkin takımda yaptığı taktik ve oyuncu değişikliklerine dair: “Eğer evdeki garajınızda bir Bentley’niz, bir de Aston Martin’iniz varsa ve her Allah’ın günü gideceğiniz yere Bentley’inize binerek gidiyorsanız, e biraz aptalsınız demektir.” diyerek ilginç bir söze daha imzasını atmıştı Mourinho. Her yıl olduğu gibi bir kez daha Barcelona ile fakat bu sefer ilk tur gruplarında oynayan Mourinho son maçlara kalmadan gruptan çıkmayı garantilemişti. Barcelona’nın ise durumu kritikti. Sondan bir önceki maçlar öncesi 7 puanlı Werder Bremen 10 puanlı grup lideri Chelsea’yi kendi evinde yener 5 puanlı Barcelona’da Levski Sofia karşısında olası bir sürpriz beraberlik alırsa grupta Chelsea lider Werder Bremen 2.oluyordu ve iki takımda bir üst tura çıkmayı garantiliyordu. Barcelona’nın gruptan çıkmasını pek de istemeyen Mourinho 10 puan olmasınında verdiği rahatlıkla werder Bremen karşısında gayet rahat bir futbol oynattı ve maçı 1-0 kaybetti. Barcelonanında Levski’yi 2-0 yenmesinden sonra grupta işler karışmıştı. Chelsea 10 puanla lider, Werder Bremen yine 10 puanla 2. Barcelona’da 8 puanla grupta 3. Sıradaydı. Son maçta Werder Bremen’in Barcelonadan alacağı olası bir beraberlik onlara 2.turu getirecekti. José son maçında Levski’yi rahat bir skorla geçerken bir kulağıda Barcelona-Werder Bremen maçından gelecek güzel haberdeydi. Fakat beklediği haber gelmedi. Barcelona herhangi bir sürprize yer vermeden Werder Bremeni geçip 11 puanla grup da 2.olarak yoluna devam etti. 2.turda Mourinho’yu Avrupa’nın zirvesine çıktığı eski takımı Porto bekliyordu. 2 zorlu maçın ardından 1-1 ve 2-1 lik skorlarla Porto’yuda geçen Chelsea çeyrek finalde Valencia ile eşleşti. Genç Valencia kadrosu karşısında Stamford Bridge’de çok zorlanan Chelsea yinede turu geçmesini bildi.
Yarı finalde eşleştiği Liverpoolla oynayacağı ilk maçtan önce basın karşısında çıkan Mourinho "Dünyanın en iyi teknik direktörü ben değilim ama benden daha iyi bir teknik direktör de yok."sözünü söylemişti. Stamford Bridge’de bu sözü söylediğinin ertesi günü belki bu sözü doğrular nitelikte bir sonuç aldırmıştı takımına. Maçı 1-0 kazanan Chelsea finale bir adım daha yaklaşmıştı. Fakat Rafa Benitez’de Anfield’daki maç için taktiklerin hazırlamıştı. Son dakikalara kadar heyecan içinde geçen maçı Liverpool normal sürede 1-0 önde bitirmişti. Uzatmalardada iki taktik dehasının hamleleri sonuç getirmemiş ve maç penaltılara kalmıştı. Kazananı Atinaya götürecek maçın penaltılarında Liverpool Chelsea’ye 4-1 üstünlük kurarken Mourinho ve Chelsea taraftarıda yenide hayal kırıklıklarına gömülmüşlerdi. Bütün sezon boyunca tek hedef olarak gösterilen şampiyonlar liginden 2 sene önce olduğu gibi yine Rafa Benitez tarafından dışarı itilmişlerdi. Fakat José yine o sezonuda boş geçirmedi. Federasyon kupasını ve Carling kupasını müzesine götüren Mourinho 2003’ten beri her sezon en az bir kupa alma serisine devam ediyordu.


The Special One: José Mourinho (Bölüm-1)

The Special One: José Mourinho (Bölüm-1)

             
Aslında onu, başarılarını, kupalarını ve efsanevi sözlerini bu kadar kısa bir yazıda anlatmak imkânsıza yakındı. Bende bu muhteşem hikâyeyi bölümlere ayırarak anlatmaya karar verdim. Babası Portekizli Milli kaleci Felix Mourinho olan Jose kısa sürede olsa kariyerine futbol oynayarak başlamıştır. Fakat bundan tatmin olamayınca 1990 yıllarının başında asistan menajerlik ve genç takım antrenörlükleri yaptıktan sonra İngiliz efsanesi Bobby Robson’ın tercümanlığını yapmaya başladı. Mourinho, Bobby Robson la birlikte Sporting Lisbon, Porto ve Barcelona’da çalıştı.
          Teknik direktörlük kariyerine ilk olarak Portekiz devi Benfica’da başlayan Mourinho burada 3 ay kadar görev yaptı. Takımıyla çıktığı 11 maçta 6 galibiyet alan Jose 2001 yılının ocak ayında 1 yıl boyunca görev yapacağı Leiria takımına geçiş yaptı. Bu takımda çıktığı 31 maçta 17 galibiyet alan Mourinho bu zayıf takımı ligde 4.sıraya kadar çıkardı. Ocak 2002 de Porto’dan aldığı teklifi kabul etti ve kariyerinin en büyük çıkışını yapacağı Porto’ya geçti. Porto’da çıktığı 123 maçta aldığı 87 galibiyet ve kazandırdığı 1 UEFA Kupası,1 Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu, 2 Lig şampiyonluğu, 1 Portekiz kupası ve 1 Portekiz Süper kupasıyla Avrupa’da adından son derece fazla şekilde söz ettirdi. 2003 ve 2004 yılında UEFA tarafından Avrupa’nın en iyi teknik direktörü seçildi. Ayrıca 2004 yılında IFFHS tarafından Dünya’nın en iyi teknik direktörü seçilen José Mourinho 2004 yılında kaldırdığı şampiyonlar ligi kupasının ardından Abramowich tarafından satın alınan Chelsea’nin başına getirildi.
          Chelsea’de artık kariyerinde zirveye doğru hızlı adımlarla çıkmaya başladı. Mourinho’nun yakaladığı başarılarla dolu kariyeri anlatırken ingiltereye gittiği ilk zamanlar yaşanmış kısa bir izlenim Patrick Barclay tarafından kaleme alınmış ve bunu sizlerle paylaşmak istiyorum. “2004 yılının sonlarıydı. Brian Clough’un ortaya çıkışından bu yana ingiliz futbolunun en şaşırtıcı yeni menajeriyle karşılaştığı yıldı. Londra’da Noel deneyimini ilk defa yaşıyordu Mourinho çifti. Mourinho kızını ve oğlunu buz üzerinde kayarken izlemek için sırtını bir duvara yasladı, kızı oldukça temkinli oğlu ise daha dikkatsizdi. Görüş açısı kapandığında çocuklarını kontrol etmek için biraz ilerliyor, eşinin yanına döndüğünde ise ona bir öpücük veriyordu. Sık sık çocuklarına sesleniyor ve tekniklerini nasıl geliştirebilecekleri hakkında el kol işaretleriyle önerilerde bulunuyordu. Zaman zaman çoğu çocuk gibi onlar da düşüyordu; bir seferinde oğlu düştükten sonra buz üzerinde ayağa kalkmakta zorlandı. Mourinho hemen yanına koştu ve ona yardım eli uzatmaktansa ayağa kalkmak için en iyi yöntemi göstermeye başladı. Çocuk babasının verdiği tavsiyeleri uygulamaya çalışırken, oğlunu hiç sıkıştırmadan bekliyor, sabırla gülümsüyordu. Çocuk tekrar düştüğünde, artık kendisine ayağa kalkma konusunda çok daha fazla güveniyordu. Bu olayı gören birinde Mourinho’nun iyi bir baba olduğu izlenimi uyanabilirdi. Bu basit olay bile bize Mourinho’nun futbolda nasıl böylesi olağanüstü bir başarı yakaladığı hakkında bir ipucu verebilir.”

          Mourinho Chelsea’nin başına geçer geçmez yaptığı ilk basın toplantısında söylediği ilginç sözleriyle ilgi odağı olmaya başlamıştı bile. Önce Chelsea’nin başına gelişine dair: “Elimden gelenin en iyisini yapmaya, durumu olumlu şekilde geliştirmeye, imajıma ve futbol felsefeme uygun takımı yaratmaya niyetliyim. En iyi oyuncular ve kibirimi mazur görün ama en iyi menajer bizde” sözü ve daha sonrasında gelen bir soruya “Eğer işimin kolay olmasını isteseydim, Porto’da kalırdım. Güzel mavi koltuk, UEFA Şampiyonlar Ligi kupası, Tanrı ve Tanrı’dan sonra ben ” sözüyle verdiği cevaplar neredeyse tüm Avrupa basınında geniş yankı uyandırmıştı. Hatta bu sözleri gelişinden kısa bir süre sonra The Sun gazetesinin “Ego Karaya Çıktı” şeklinde manşet atması için ilham kaynağı olmuştu. Chelsea’de ilk geldiği sezon yıldız oyuncular yerine yıldız adayı oyuncular transfer ettirmeye çalıştı. Tabi Roman Abramovich daha o gelmeden piyasa değerlerinin çok üstünde paralar vererek pek çok oyuncuyu kadrosuna katmıştı bile. Chelsea o yıl transfere tam olarak 172 milyon euro gibi inanılmaz bir rakam harcadı. Jose Mourinho o yıl takımını Premier League rekoru kırarak tam 95 puanla ligde sadece tek yenilgi alarak ve en yakın takipçisi Arsenal’e tam 12 puan fark atarak şampiyon yapmıştı. Sezon boyunca oynadığı 38 maçta kalesinde sadece 15 gol görerek ayrı bir rekor daha kırmıştı Mourinho. Ve bu muhteşem şampiyonluğun yanına bir Carling Cup ve birde Community Shield koyarak 3 kupa ile bir sezonu bitirmişti. O yılın sonunda IFFHS tarafından tekrar dünyanın en iyi teknik direktörü seçilerek bu ödülü üst üste 2.defa kazanan Mourinho birde UEFA tarafından üst üste 3.defa Avrupa’nın en iyi teknik direktörü seçilmişti.